|
zaman
uğultusu akşam
diyorsak herhalde akşam değil bu, sabahsızlık bir
yaralı geyik gözleri iş yeniği ellerimiz yalanlar
beslene beslene öfkeler bilene bilene her
şafak bir yontmataşla dağlardan getirdiklerimiz susmayan
ölülerle birçizgide açlıkaçlığa bir
zaman uğuldar büyük nehirlerin ölü yataklarında yağmur
kuşları anılarla biryönde savrulup gider dal
düşer uykusundan ak düşer körpelere sular çökelir yetim
istekler ağlaşır en kuytu gözbebeklerinde en
kuytu gözbebeklerin liman gecelerinden gelir ben
bu taşları sana yontum bu ilkel göğün altında bir
bir uyandırdım allahları en uzaktan en karanlıktan yasakların
buruk çağrısı büyütür kuşakları geleceklere büyütür
dirençlerimizi durmadan kısır alışkılara karşı uyan
da gözlerime bak uyan da fırtınamı dinle barut
yakıyorum kent kent, çıkamıyorum tedirginlikten bu
çoğul yalnızlığım bana taş yontturuyor karanlıklarda tutup
kitaplara dolduruyorum çığlık çığlık kördüğümleri üçer
beşer kırıyorum yalınkat yaşantıları meyhanelerde hep
uzak yağmurları düşündürüyor bana nedense gözleri nasıl
bırakılır bu kavga nasıl geçilir bu köprülerden en
tatlı yerinde bir damla güneşten bile yoksun bir
yaralı geyik gözleri değişken duvarında zamanın nasıl
soyunulur hiçliğe nasıl uzanılır çırılçıplak nasıl
vazgeçilir nasıl, en tatlı yerinde kavganın çağlar
geçiyor duyuyor musun, gölgeler karmakarışık sızlayan
çocuk yanımız ilk gül güzelliğiyle biryerlerde kimbilir
nerde biter bilmeden bulup başladığımız bir
zaman uğultusudur, uykularda bile dinmeyen mihrican
dokunur üşürüz turnalar geçer ağlarız
|