Cemal Süreya
Cezmi Ersöz
Cevat Çapan
Edip Cansever

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Özdemir Asaf
Şükran Kurdakul

 

 

 

 

 

                                   zaman uğultusu

akşam diyorsak herhalde akşam değil bu, sabahsızlık

bir yaralı geyik gözleri iş yeniği ellerimiz

yalanlar beslene beslene öfkeler bilene bilene

her şafak bir yontmataşla dağlardan getirdiklerimiz

susmayan ölülerle birçizgide açlıkaçlığa

 

bir zaman uğuldar büyük nehirlerin ölü yataklarında

yağmur kuşları anılarla biryönde savrulup gider

dal düşer uykusundan ak düşer körpelere sular çökelir

yetim istekler ağlaşır en kuytu gözbebeklerinde

en kuytu gözbebeklerin liman gecelerinden gelir

 

ben bu taşları sana yontum bu ilkel göğün altında

bir bir uyandırdım allahları en uzaktan en karanlıktan

yasakların buruk çağrısı büyütür kuşakları geleceklere

büyütür dirençlerimizi durmadan kısır alışkılara karşı

uyan da gözlerime bak uyan da fırtınamı dinle

 

barut yakıyorum kent kent, çıkamıyorum tedirginlikten

bu çoğul yalnızlığım bana taş yontturuyor karanlıklarda

tutup kitaplara dolduruyorum çığlık çığlık kördüğümleri

üçer beşer kırıyorum yalınkat yaşantıları meyhanelerde

hep uzak yağmurları düşündürüyor bana nedense gözleri

 

nasıl bırakılır bu kavga nasıl geçilir bu köprülerden

en tatlı yerinde bir damla güneşten bile yoksun

bir yaralı geyik gözleri değişken duvarında zamanın

nasıl soyunulur hiçliğe nasıl uzanılır çırılçıplak

nasıl vazgeçilir nasıl, en tatlı yerinde kavganın

 

çağlar geçiyor duyuyor musun, gölgeler karmakarışık

sızlayan çocuk yanımız ilk gül güzelliğiyle biryerlerde

kimbilir nerde biter bilmeden bulup başladığımız

bir zaman uğultusudur, uykularda bile dinmeyen

mihrican dokunur üşürüz turnalar geçer ağlarız