Cemal Süreya
Cezmi Ersöz
Cevat Çapan
Edip Cansever

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Özdemir Asaf
Şükran Kurdakul

 

 

 

 

                                      Gül Kokuyorsun

Gül kokuyorsun bir de

Amansız acımasız kokuyorsun

Gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun

Dayanılmaz bir şey oluyorsun, biliyorsun

Hırçın hırçın, pembe pembe

Öfkeli öfkeli gül

Gül kokuyorsun nefes nefese.

 

Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun

Ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle

Sen koktukça düşümde görüyorum onu

Düşümde, yani her yerde

Yüzü sararmış, titriyor dudakları

Şakakları ter içinde

Tam alnının altında masmavi iki ateş

İki su

İki deniz bazan

Bazan iki damla yaz yağmuru

Mermerini emerek dağların

Şiirler söylüyor gene

Ölümünden bu yana yazdığı şiirler

Kızaraktan birtakım şiirlere

Büyük sular büyük gemiler sever çünkü

Ve odur ki büyüklük

Şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse

O zaman ölünce de şiirler yazar insan

Ölünce de yazdıklarını okutur elbet

Ve senin böyle amansız

Gül koktuğun gibi

Yaşamanın herbir yerinde.

 

Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun

Bu koku dünyayı tutacak nerdeyse

Gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün

Herkes, hep bir ağızdan: gül!

Ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek

Saçların, alınların, göğüslerin üstüne

Yüreklerin üstüne

Bembeyaz kemiklerin

Mezarsız ölülerin üstüne

Kurumuş gözyaşlarının

Titreyen kirpiklerin üstüne

Kenetlenmiş çenelerin

Ağarmış dudakların

Unutulmuş çığlıkların üstüne

Kederlerin, yasların, sevinçlerin üstüne

Ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek

 

Bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül

Yıllarca esecek belki

Ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah

Göreceğiz ki

Biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha

Geceyi, gündüzü, yıldızları

Görmemişiz hiç

Tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.

 

Öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları

Bu umutsuzlukları bırakın kardeşler

Göreceksiniz nasıl

Güller güller güller dolusu

Nasıl gül kokacağız birlikte

Amansız, acımasız kokacağız

Dayanılmaz kokacağız, nefes nefese.

 

Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde

Oysaki seninle güzel olmak var

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi

Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda

Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte

Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel

O başkası yok mu bir yanındakine veriyor

Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle

Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil

Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk

Birleşiyoruz sessizce.

 

Mendilimde Kan Sesleri

Her yere yetişilir

Hiçbir şeye geç kalınmaz ama

Çocuğum beni bağışla

Ahmet Abi sen de bağışla

Boynu bükük duruyorsam eğer

İçimden öyle geldiği için değil

Ama hiç değil

Ah güzel Ahmet abim benim

İnsan yaşadığı yere benzer

O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer

Suyunda yüzen balığa

Toprağını iten çiçeğe

Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine

Konyanın beyaz

Antebin kırmızı düzlüğüne benzer

Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir

Denize benzer ki dalgalıdır bakışları

Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına

Öylesine benzer ki

Ve avlularına

(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)

Ve sözlerine

(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)

Ve bir gün birinin adres sormasına benzer

Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne

Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına

Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına

Minibüslerine, gecekondularına

Hasretine, yalanına benzer

Anısı işsizliktir

Acısı bilincidir

Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan

Gülemiyorsun ya, gülmek

Bir halk gülüyorsa gülmektir

Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.

Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden

Dirseğin iskemleye dayalı

-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --

Cıgara paketinde yazılar resimler

Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi

Ve bir kaşın yukarı kalkık

Sevmen acele

Dostluğun çabuk

Bakıyorum da simdi

O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.

Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi

Biz eskiden seninle

İstasyonları dolaşırdık bir bir

O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar

Nazilli kokardı

Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası

Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında

Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen

Kadının ütülü patiskalardan bir teni

Upuzun boynu

Kirpikleri

Ve sana Ahmet Abi

uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki

Sofranı kurardı

Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı

Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi

Çocuklar doğururdu

Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi

O çocuklar büyüyecek

O çocuklar büyüyecek

O çocuklar...

Bilmezlikten gelme Ahmet Abi

Umudu dürt

Umutsuzluğu yatıştır

Diyeceğim şu ki

Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler

Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi

Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse

Çocuklar, kadınlar, erkekler

Trenler tıklım tıklım

Trenler cepheye giden trenler gibi

İşçiler

Almanya yolcusu işçiler

Kadınlar

Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi

Ellerinde bavullar, fileler

Kolonyalar, su şişeleri, paketler

Onlar ki, hepsi

Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler

Ah güzel Ahmet Abim benim

Gördün mü bak

Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar

Ve dağılmış pazar yerlerine memleket

Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile

Gelse de

Öyle sürekli değil

Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün

O kadar çabuk

O kadar kısa

İşte o kadar.

Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar

Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar

Mendilimde kan sesleri.