
Gül
Kokuyorsun
Gül
kokuyorsun bir de
Amansız
acımasız kokuyorsun
Gittikçe
daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
Dayanılmaz
bir şey oluyorsun, biliyorsun
Hırçın
hırçın, pembe pembe
Öfkeli
öfkeli gül
Gül
kokuyorsun nefes nefese.
Gül
kokuyorsun, amansız kokuyorsun
Ve
acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
Sen
koktukça düşümde görüyorum onu
Düşümde,
yani her yerde
Yüzü
sararmış, titriyor dudakları
Şakakları
ter içinde
Tam
alnının altında masmavi iki ateş
İki
su
İki
deniz bazan
Bazan
iki damla yaz yağmuru
Mermerini
emerek dağların
Şiirler
söylüyor gene
Ölümünden
bu yana yazdığı şiirler
Kızaraktan
birtakım şiirlere
Büyük
sular büyük gemiler sever çünkü
Ve
odur ki büyüklük
Şiir
insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
O
zaman ölünce de şiirler yazar insan
Ölünce
de yazdıklarını okutur elbet
Ve
senin böyle amansız
Gül
koktuğun gibi
Yaşamanın
herbir yerinde.
Gül
kokuyorsun, amansız kokuyorsun
Bu
koku dünyayı tutacak nerdeyse
Gül,
gül! diye bağıracak çocuklar bütün
Herkes,
hep bir ağızdan: gül!
Ve
her şeyin üstüne bir gül işlenecek
Saçların,
alınların, göğüslerin üstüne
Yüreklerin
üstüne
Bembeyaz
kemiklerin
Mezarsız
ölülerin üstüne
Kurumuş
gözyaşlarının
Titreyen
kirpiklerin üstüne
Kenetlenmiş
çenelerin
Ağarmış
dudakların
Unutulmuş
çığlıkların üstüne
Kederlerin,
yasların, sevinçlerin üstüne
Ve
her şeyin üstüne bir gül işlenecek
Bir
rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
Yıllarca
esecek belki
Ve
ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
Göreceğiz
ki
Biz
dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
Geceyi,
gündüzü, yıldızları
Görmemişiz
hiç
Tanışmaya
komamışlar bizi güzelim dünyamızla.
Öyleyse
dostlar bırakın bu yalnızlıkları
Bu
umutsuzlukları bırakın kardeşler
Göreceksiniz
nasıl
Güller
güller güller dolusu
Nasıl
gül kokacağız birlikte
Amansız,
acımasız kokacağız
Dayanılmaz
kokacağız, nefes nefese.
Yerçekimli
Karanfil
Biliyor
musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen
karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen
de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun
ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana
değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Mendilimde
Kan Sesleri
Her
yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet
Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
|